Bahçesaray’a İlk Yolculuğum

Bahçesaray’a ilk kez gitmenin heyecanı, yola çıktığımız ilk andan itibaren içimde büyüdü. Anlatılan virajlar, yolların zorluğu ve varma sabırsızlığı, yolculuğu daha da ilginç kıldı. Ancak beklediğimiz gibi bir korku yaşamadık. Belki de şoförümüzün ustalığı sayesinde, o meşhur virajları neredeyse hiç hissetmedik. Sadece aracın camından dışarı bakıp, dağların kucakladığı vadiyi izlemek, bu yolculuğun aslında ne kadar özel olduğunu anlamamı sağladı.

İlçe merkezine vardığımızda ise içimde tarifi zor bir huzur belirdi. Bahçesaray, doğanın en saf halini yaşatan, kendine özgü bir cennetti adeta. Havası, insanın ciğerlerini tazeleyen o serin rüzgarla doluydu. Buz gibi kaynak suları, yükseklerden süzülüp insanların içini serinletirken, doğanın sunduğu bir ikram gibiydi. Ve o insanlar… Samimi, güler yüzlü, misafirperver.

İlk durağımız Feqiyê Teyran Türbesi oldu. Türbeye giderken oldukça dik bir dağa tırmandık. Yolun zorluğu bizi biraz yavaşlatsa da, manzara ve varacağımız yerin manevi değeri tüm zorlukları unutturdu. Yolda, kışa hazırlık yapan bazı vatandaşlara rastladık ve kısa kısa molalar verdik. Bahçesaray insanının doğayla iç içe sakin yaşamı bir kez daha dikkatimi çekti. Türbenin huzurlu atmosferinde dua edip manevi bir rahatlama yaşadık. Feqiyê Teyran’ın mütevazı evi, bölgenin kültürel zenginliğini bir kez daha hatırlattı. Geçmişin izleriyle dolu bu evde tarihle iç içe bir an yaşadık.

Yola devam ederken, Bahçesaray’ın en meşhur yerlerinden biri olan ‘Su Başı’na ulaştık. Dağların arasında saklı kalmış bir inci gibi yükselen bu nokta insanın nefesini kesiyor. Öylesine güzel ve etkileyici ki, manzarayı izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. İnsanlar bu muazzam doğa harikasını görmek için akın etmişlerdi. Piknik yapan aileler, sevdikleriyle keyifli anlar geçirirken, fotoğraf çekenler bu güzellikleri ölümsüzleştiriyordu. Biz de bol bol hatıra fotoğrafı çektik.

Bahçesaray, gezilecek o kadar çok yere sahip ki, zaman yetmiyor. Günün nasıl bittiğini anlamadan, daha birçok yeri gezmeden geri dönmek zorunda kaldık. Ancak her anı dolu dolu geçen bu yolculuk, bir sonraki ziyaretin heyecanını şimdiden içimde büyüttü.

Bahçesaray, her köşesiyle insanı kendine hayran bırakan bir yer. Yolculuğun zorluklarına rağmen, doğanın sunduğu bu eşsiz güzellikleri görmek için herkesin mutlaka gitmesi gereken bir rota olduğunu düşünüyorum.

Bir gün yolunuz Bahçesaray’a düşerse, mutlaka gezip görmeniz gereken yerler var.

Kaleiçi Mahallesi, Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan tarihi bir bölgedir ve yapılan restorasyon çalışmalarıyla bu tarihi doku özenle korunmaktadır. Sokaklarında dolaşırken, sizi geçmişe götüren bu atmosferi hissedeceksiniz.

Çifte Köprü, Osmanlı döneminden kalma çift kemerli mimarisiyle dikkat çeker. Yüzyıllar boyunca ayakta kalmayı başaran bu yapı, tarihin zarafetini günümüze taşır.

Yedi Kilise, Urartu dönemine ait kalıntılarla tarihi bir öneme sahiptir. Kiliselerin çevresindeki doğal güzellikler ise burayı daha da büyüleyici kılar; doğayla tarihin iç içe geçtiği bir noktada zamanın durduğunu hissedeceksiniz.

Bizans Köprüsü, 4 gözlü yapısıyla Bizans döneminin ileri mühendislik tekniklerini yansıtan bir eserdir. Köprünün zarif taş işçiliği, o dönemin mimari dehasını gözler önüne seriyor.

Kırmızı Köprü, Bahçesaray-Hizan yolu üzerinde Müküs Çayı’na kurulmuş, Doğu-batı yönünde uzanan ve tek gözlü, sivri kemerli olan bu köprü, tuğladan yapılmıştır. İki yanında birer oda bulunan köprünün duvarları kaba yonu taşlarla örülmüştür. Günümüzde hala sağlam ve kullanılabilir durumdadır.

Son olarak, gezide bizi yalnız bırakmayan ve ilçe tanıtımında katkıları büyük olan Hamit Hazır’a da en içten teşekkürlerimizi sunmak isterim. Onun rehberliği ve misafirperverliği sayesinde Bahçesaray’ı çok daha yakından tanıma fırsatımız oldu.

Bahçesaray, bu tarihi yapıları ve eşsiz doğal güzellikleriyle Van’ın en turistik ilçelerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu gizemli ve büyüleyici yerleri keşfetmeden dönmeyin!