
Gelenek Değil, Yük Taşıyoruz Bizim kültürümüz, sevinci de acıyı da birlikte yaşamayı öğreten güzel geleneklerle doludur. Ancak bazı adetler var ki, artık dostluk değil borç getiriyor; dayanışma değil yük yüklüyor.Bir..
Gelenek Değil, Yük Taşıyoruz
Bizim kültürümüz, sevinci de acıyı da birlikte yaşamayı öğreten güzel geleneklerle doludur. Ancak bazı adetler var ki, artık dostluk değil borç getiriyor; dayanışma değil yük yüklüyor.
Bir zamanlar insanları bir araya getiren bu alışkanlıklar, bugün gençlerimizin omzuna heves yerine borç yüklüyor.
1. Başlık Parası: Sözde Değil Özde Kalkmalı
Eskiden bir sembol, bir teşekkür ifadesiydi başlık parası. Ama bugün hâlâ bazı bölgelerde “kızın değeri” olarak para biçen anlayışın izleri devam ediyor.
Bu, hem kadını bir eşya gibi görmenin yansıması hem de ailelerin evlilikleri maddi pazarlığa çevirmesidir.
Gençler seviyor, aileler uzlaşıyor ama bir türlü o “başlık” dosyası kapanmıyor. Oysa bir insanın kıymeti parayla ölçülemez; hele ki bir kadın, bir eş, bir hayat arkadaşı asla alınıp satılamaz.
Bu anlayışın izleri tamamen silinmeli. Başlık, artık sadece kitaplarda kalsın.
2. Taziye Yemekleri: Acıya Sofra Kurulmaz
Taziye kültürü, Anadolu insanının acıyı paylaşma refleksidir. Ancak bu güzel gelenek de zamanla yük hâline dönüştü.
Yakınını kaybeden bir aile, yas tutacağına yemek derdine düşüyor. Et, pilav, ayran, masa sandalye, aşçı derken binlerce liralık masraf… Üstelik bazı yerlerde “yemek vermemişler” diye konuşuluyor.
Oysa bu sofralar, acıyı hafifletmiyor; aksine cenaze evini maddi ve manevi olarak tüketiyor. Eskiden komşular, cenaze evine yemek götürür; ev sahibi değil, çevresi bu yükü üstlenirdi. Şimdi ise çoğu yerde tam tersi…
Ya tamamen yemek kalkmalı ya da mahalleli kendi arasında organize olarak bu ikramı üstlenmeli; fakat asla cenaze sahibi değil. Gerçekten paylaşılacak bir şey varsa o da dua, destek ve yan yana olmaktır. Taziye evi, lokanta değil; yas evi olmalıdır.
3. Düğün Takıları: Yardımdan Yaraya
Düğünlerdeki takı merasimleri, bir zamanlar yeni kurulan yuvalara destekti. “Bir çeyrek de bizden” denilince damat sevinir, gelin utanarak tebessüm ederdi.
Ama artık durum bambaşka.
Altın yarışına dönmüş sahnelerde, gelin ve damat salona değil sanki bir podyuma çıkıyor. Kimin ne taktığı konuşuluyor, zarflar açılınca kimden geldiği araştırılıyor. Zarfın içine not yazılıyor: “Falanca Ailesi’nden 1000 TL.”
Bu, ne destek ne hayır… Bu, baskı ve borçtur. Bir ayda 4-5 düğüne giden bir aile ne yapacak? Mecburen borçla, krediyle takı takanlar var. “İnşallah bana davetiye gelmez” diyenler çoğalıyor.
Hâlbuki düğün daveti sevinçle karşılanmalıydı. Şimdi ise korkuyla…
Bir yanda temel ihtiyaçlarını zor karşılayan aileler, diğer yanda düğün salonlarında milyonluk takı törenleri… Bu uçurum, komşuluk bağlarını değil kıskançlık ve kırgınlıkları büyütüyor.
Düğün takıları tamamen kalkmalı. Yardım edeceksen gönülden yap, göstermeye değil yaşatmaya odaklan.
Son Söz
Bazı gelenekler güzel izler bırakır, bazıları ise ağır yaralar…
Adet zannettiğimiz birçok şey artık sadece külfet.
Gençlerin evliliği kolaylaştırılmalı, zorlaştırılmamalı.
Acıyı paylaşmak, borçlandırmakla değil, yanında olmakla olur.
Bugün biz başlatmazsak, yarın çocuklarımız aynı yükleri taşıyacak. Gelin, gerçekten yaşatılması gereken geleneklere sahip çıkalım, yük olanları ise hep birlikte geride bırakalım.
Gelenek değil, yük taşıyoruz.