Modern dünyanın sessiz çığlığına bir bakış Son yıllarda, toplumun her kesiminde belirgin bir öfke ve tahammülsüzlük hali gözlemleniyor. Basit olaylar bile artık büyük kavgalara, hatta maalesef can kayıplarına kadar varan..
Modern dünyanın sessiz çığlığına bir bakış
Son yıllarda, toplumun her kesiminde belirgin bir öfke ve tahammülsüzlük hali gözlemleniyor. Basit olaylar bile artık büyük kavgalara, hatta maalesef can kayıplarına kadar varan trajedilere dönüşebiliyor. Peki, bu denli artan sinirliliğin ve huzursuzluğun arkasında ne var?
Bu durumun temel sebeplerinden biri, insanların maneviyat eksikliğiyle beraber sabır ve sükunet duygularını kaybetmiş olmalarıdır. İnançlı ve bilinçli bireyler, her ne yaşanırsa yaşansın, iç huzurunu koruyarak daha sağduyulu tepkiler verebilir. Gerçek olgunluk, insanın en kızgın anında bile yıkıcı olmadan davranabilmesidir. Öfkeye teslim olmadan, sağduyuyla hareket edebilmek; belki de çağımızın en büyük erdemlerinden biridir.
Bir diğer etken ise toplumsal değerlerdeki erozyon. Aile yapıları, mahalle kültürü ve iş ortamlarının bir zamanlar taşıdığı etik değerler, artık ya unutuldu ya da önemsizleşti. Bununla birlikte, dijitalleşmenin getirdiği sürekli maruz kalma hali, insan psikolojisini ciddi biçimde etkiliyor.
Artık herkes, dünyanın dört bir yanındaki lüks hayatları, krizleri, savaşları ve felaketleri anlık olarak izliyor. Bu kadar yoğun bilgi ve görüntü bombardımanı, bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına izin vermiyor. Kitap okumak, düşünmek, nefes almak… bunlar artık birçok insan için lüks.
Sonuç olarak ortaya; sinirlilik, kaygı bozuklukları, motivasyon eksikliği, bağımlılıklar ve duyarsızlık gibi psikolojik rahatsızlıklar çıkıyor. Herkes yorgun. Herkesin sinir sistemi alarm veriyor. Tıpkı doğanın dengesinin bozulması gibi, insan doğası da ciddi bir kriz yaşıyor.
Ama umut hâlâ var…
Çözüm, başkalarının hayatlarından sıyrılıp kendi hayatımıza dönmekte. Hiç tanımadığımız insanların dijital dünyadaki sahte mutluluklarından uzaklaşıp, ailemize, sevdiklerimize ve en önemlisi kendimize vakit ayırdığımızda, içimizdeki huzuru yeniden keşfetmemiz mümkün.
Sevgiyle yaklaşmak, anlayışla dinlemek, birlikte gülmek ve birlikte üzülmek… Bunları yaşadığımızda, hayatın aslında hiç de karmaşık olmadığını fark edeceğiz.
Sözün özü:
Kendimize dönelim. Sevdiklerimizle sevgi dilini konuşalım. Huzuru dışarıda değil, içimizde arayalım. Çünkü dünya daha güzel olabilir, yeter ki sakin kalalım.
Sevgiyle ve sükunetle…